ÇAKRAZ VE TURİZM
COĞRAFİ KONUM
Batı
Karadeniz Bölgesinde Bartın İli’ne bağlı Amasra İlçesi’nin doğu
bölümüne 14 km. uzaklıkta yer alır. Kuzeyini Karadeniz
çevrelerken, doğuda Göveles, güneyde Mevren, batıda Makaracı Köyü
ile komşudur. Deniz seviyesinden ortalama yüksekliği 25 m’dir.
DOĞAL YAPISI
DAĞLARI
Çakraz bir
bölge ismi olup, yüksekliği 1000 metreyi geçmeyen dağlarla
çevrilidir. Dağlar oldukça dik, sahillere doğru sarp ve
kayalıktır.
En önemli
Dağları güney doğuda Esenler, güneyde Yazılı Gökçeağaç, Gürcüoluk
ve batıda Karabalçık’tır.
OVALARI
Bölgenin orta
kısımlarına rastlayan Çakraz Ovası bir dere ile ikiye bölünür.
BİTKİ ÖRTÜSÜ
(FLORA)
Çakraz’ın
yüzölçümünü ormanlar, tarımsal alanlar, kültüre elverişsiz
boşluklar ve köylere ait yerleşim merkezleri kaplamaktadır.
Bitki
Coğrafyası bakımından oldukça karışık bir durum gösteren Çakraz
Bölgesi hem Karadeniz, hem de Avrupa Sibirya bitki coğrafyasına
ait bitki grupları ve türlerini barındırır.
Çakraz’ın bitki
örtüsünü genellikle yayvan ve iğne yapraklı ağaçlar oluşturur.
Sahilden 600 metre yüksekliğe kadar alanın karakteristik ağaçları
meşe, kayın, kayacık ve gürgendir. Daha üst bölümlerde kısmen
kestane, çam türleri, kısmen köknar ve şimşir, sahil şeridinde
fıstık çamı ve fındık plantosyanları yaygındır.
Diğer ağaç ve
bitki türleri ise kızılcık, muşmula, böğürtlen, ıhlamur,
kuşkonmaz, defne, sarmaşık, ormangülü, eğrelti otu, papatya,
sütleğen, yonca, kuşburnu, adaçayı, kekik ve yüzlerce alt
floradır.
Toprak
karakteri ve iklimi bağ, bahçe tarımına uygun alan yörenin ürün
deseni arasında; kısmen buğday, mısır ile sebze ve meyve
türlerinin tümü görülebilir.
Son yıllarda
amatörce çilek yetiştiriciliği de dikkat çekmektedir.
Çakraz’da Bern
Sözleşmesi gereği koruma altına alınmış bitki türü
bulunmamaktadır.
YABAN HAYATI
(FAUNA)
Çakraz Faunası,
çift yaşamlılar, sürüngenler, memeliler ve kuşlardan meydana
gelir.
Çift
yaşamlılardan kurbağa çeşitleri, sürüngenlerden kertenkele, yılan
ve tosbağa çeşitleri, memelilerden kurt, çakal, gelincik, porsuk,
tilki, sansar, sincap, kirpi, köstebek, fare çeşitleri, yaban
domuzu, tavşan ve yarasa türlerini sayabiliriz. Kuş çeşitleri
arasında leylek, alakarga, üveyik, guguk kuşu, serçe, karabakal,
şahin, atmaca, doğan, bıldırcın, keklik, çulluk baykuş, ağaç kakan
ve bülbül yer alır.
İKLİM
Çakraz’da
yazları sıcak, kışları serin geçen ılıman deniz (Karadeniz) iklimi
hüküm sürer. Türkiye ortalamasının iki katından fazla yağış alan
Çakraz’ın yıllık yağış tutarı ova kısmında 1000 m3
olurken, daha yükseklerde 1200 m3 ‘tür.
Nispi nem
oranı % 80 düzeyindedir.
Rüzgar genelde
kuzeyden, güneydoğudan ve kuzeybatıdan ortalama 2.4 m/s hızla
eser.
Çakraz’da en
sıcak ay; ortalama 23 0C sıcaklık ile Temmuz, en soğuk
ay ortalama 4,2 0C ile Aralık’tır. Toplam açık günler
sayısı 225 yağışlı günler sayısı 125 ve karla örtülü günler sayısı
da 15’dir.
Deniz turizmine
en uygun aylar; Haziran, Temmuz, Ağustos ve küresel ısınmadan
dolayı Eylül olarak belirmektedir.
ULAŞIM
Çakraz’a ulaşım
Amasra ve Kurucaşile yönlerinden olmak üzere karayolu ile
gerçekleştirilmektedir. Çakraz-Amasra arasındaki ulaşım gün boyu
ve her yarım saatte bir olmak kaydıyla Çakraz Seyahat firmasına
bağlı minibüslerce gerçekleştirilir.
İDARİ YAPI VE NÜFUS
Muhtarlıklar :
Çakraz Bölgesinde 9 muhtarlık bulunmaktadır.
Muhtarların
isimleri ile ilgili köylerin nüfus bilgileri (22 Ekim 2000 tarihli
sayıma göre) aşağıya çıkartılmıştır.
KÖYÜN
ADI |
MUHTARIN
ADI |
KÖY
NÜFUSU |
Şeyhler
Köyü |
Cengiz
KOÇER |
380 |
Ova Köyü |
Yakup
ÖZDEMİR |
201 |
Hatip Köyü |
Hüseyin
SAKA |
112 |
Zurnacı
Köyü |
İbrahim
KARA |
263 |
Topallar
Köyü |
Dursun
PEKER |
121 |
Karakaçak
Köyü |
Cevdet AKSU |
433 |
Bozköy |
Mehmet
BOZKIR |
258 |
Delikli
Şile |
Naci TUNÇ |
177 |
Ali Obası |
Mehmet
GİRGİN |
354 |
TOPLAM |
|
2.299 |
KÜLTÜR
TARİH
İlkçağın ileri
dönemleri hariç Çakraz, Amasra tarihine bağımlıdır.
Bazı kaynaklara
göre yörenin ilk sahipleri Erythinos’lulardır. Daha sonra M.Ö.8
yy’da Çakraz İon kolonisine katılır. M.Ö. 580’de Lidyalılar,
547’de Persler bölgenin hakimi olurlar. “Antalkidos Barışı” ile
Amasra otonom yapıya kavuşunca, Çakraz’da ona ait köylerden biri
olur. M.Ö.308-286 yılları arasında ise Amastris dönemini yaşar.
Prenses Amastris’in oğulları tarafından öldürülmesi üzerine
Pontusluların egemenliğine girer. M.Ö. 70—M.S.395 yılları arasında
Romalılar, 1260 yılına kadar da Bizanslılar bölgede hakimiyet
kurarlar. Bizans İmparatoru Mihail Osmanlılardan korkarak Amasra
ve Çevresini Cenevizlilere kiralamak zorunda kalır. 1460 yılında
Fatih Sultan Mehmed’in Amasra’yı fethetmesi üzerine Çakraz’da
Türklerin egemenliğine girer.
Bartın ve
Amasra, Anadolu’nun diğer bölgeleri gibi arkeologların yoğun
ilgisini çekememiştir. Amasra ve yöresiyle ilgili yayınlarda,
antik çağ tarihçileri ile gezginlerin ve coğrafyacıların
anlatımlarının etkisi görülür. Çakraz’da ilk çağ yerleşimlerinin
hangi dönemde olduğu kesin olarak bilinmiyor.
Bilge UMAR, ‘‘Paplogonia’’
adlı eserinde;Çakraz’ın adı ve tarihi konusunda:
“Erythinoi,Helen dilinin çoğul üretme kurallarına göre,Erythinos
sözcüğünün çoğul biçimidir; Erythinos’lar ya da Erythinos’lular
anlamına gelmektedir.Ancak kök sözcük görünümündeki Erythinos’un
eski Helen dilinde anlamı yoktur.Kentin,bir Anadolu dilinden gelme
asıl adı, Helenlerce erytros(kızıl) sözcüğüyle ilgili bir ada
benzeyecek biçimde bozularak Erythnoi’ye çevrilmiş
olmalıdır.Gerçekten bu adı ona İlliada’nın anlattığı çağda(İ.Ö.
1200 dolaylar)ı, hatta İlliada’nın derlendiği çağda(İ.Ö. 9.yüzyıl)
Paphlagonia’daki bir yerli kentinin Hellen dilinden gelme ad
taşıması olanaksızdı.Üstelik İlliada’da o adla bir kentin anılmak
istendiğide kesin değildir; hiç değilse, Strabon çağında(İ.S. 1.
Yüzyıl başı) orada bir kent ya kurulmamıştı ya da eskiden varken
yıkılmış, varlığını köy niteliğiyle bile sürdürememişti.Çünkü
Strabon(12 III 10) Eryhinoi için “...bunlar iki yüksek kayalardır”
diyor, bir kent ya da köyden hiç söz etmiyor.İlk çağın ileri
döneminde, burada bir kentçiğin kurulduğu anlaşılıyor.Kentçiğin
yeri Amasra doğu yakınında, karayolu üzerinden 20 km. kadar
ilerisinde, kıyıdaki Çakraz’da saptanmıştır.Çakraz köyü deniz
kıyısından içeriye doğru uzanır; çok yakınında yukarıda, Bozköy
bulunur ve bu yüzden bazı haritalarda iki köyün birden Çakrazboz
diye işaretlendiği görülür.Hirschfeld, 1880’lerde orada ve
çevresinde mermer mimarlık yapıtı parçalarına rastlamıştı.Kalinka’da
1930’ların başında, oradan bir saat yürüyüş uzaklığında
kuzeydoğuda bir kaya yüzeyinde yazılı bir kabartma bulmuştu; bu
kabartmada 15 genç erkek ile bir tanrıça
canlandırılmaktaydı...”demektedir.
P.Minos
Bıjıskyan 1817-1819 yılları arasında Delikli Şile hakkında şöyle
der: Delikli Şile Amasra’nın 9 mil uzağındadır. Burada uygunsuz
bir Liman, ufak bir çay ve Çakras denilen bir burun vardır.
Arrianos da
burada Eritalı namıyla bir Grek halkının varlığını zikreder.
Ayrıca Uluslu
İsmail Hamdi Efendi (yaklaşık 400 sene önce) Atlas isimli eserinde
Delikli Şile’de Kilise ve Su kuyusu varlığından bahsetmektedir.
20.yy’ın ikinci
yarısından sonra inşa edilen Çakraz Şeyhler Köyü Camisinin temel
kazılarında, bir çok antik esere rastlanıldığını, yöre halkı ifade
etmektedir.
1828’lere doğru
Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılması, Navarin olayı ve Osmanlı-Rus
savaşı nedeniyle iç güvenliğin çözülmesini fırsat bilen bir Rum
çetebeşı, Pontuslu Lefter, Samsun yöresinden topladığı,
haydutlarla Çakraz ve yöresine baskınlarda bulunmuştur. Erkekler
gece ve gündüz köylerde Lefter şerrinden kurtulmak için nöbet
tutmuşlardır.
1838 yılının 25
Mayıs’ında Fransız Eugene Bore; denizden bir tekneyle Çakraz’a
ulaşır. Notlarında; “Yolculuğumuz kısa sürdü ve Çakraz’a vardık.
Burada birkaç sandal ustası karaya indi. Bizde kısa süre zarfında
bir hangarın temelindeki güllerle süslü iki beyaz mermeri
inceledik. Onlar bizim müzelerimizdeki gibi güllerle işlenmiş
birer sanat eseriydi. Buralar Eritrinien kolonilerine aitti”
demektedir.
1846’da kömür
madeni yatakları için Çakraz’a da uğrayan mühendis Hommaire
de Hell’in notları arasında; “Çakraz otuz evli bir kıyı köyüdür ve
burada her yıl taka türünden on tane tekne yapılmaktadır” türünden
cümleler vardır.
İttihat ve
Terakki’nin iktidarda olduğu yıllarda Mustafa Zeki bey Amasra
Nahiye Müdürüdür. 16.03.1894 tarihli Ali Obası Köyü İmam ve
Muhtarının imzalarını taşıyan tutanak, köylerin içinde bulunduğu
ekonomik krizi ortaya koyması bakımından ilginçtir. Tutanakta;
“Köy halkından maddi durumu müsait 17 kişiden 4’er kuruş 10 ‘ar
para toplanarak 1892 senesinden kalma Ramazan Ayı Hocasının borcu
ödenecektir. Köylüler yalnızca Ramazan ayında hoca yüzü
görmektedir. Yapılan bu dini hizmetin karşılığını da ancak iki
yılda ödenebilmektedir, ibareleri bulunur.
Çakraz Halkı,
19.yy’ın ortalarında “Goygoycular” dan da çok çekmiştir. İnanç
sömürücüleri 6’şar kişiden meydana gelen gruplar oluşturarak çolak
yada topal nitelikteki rehberler eşliğinde yöreye gelirler.
Kimlikleri Arap ve Acemdir. Kerbela olayı ilahilerinin arasında
nakarat olarak birlikte “hoy goy canım” diye bağırırlarmış.
Muharrem Ayın’da ise Dervişler Çakraz’ı yalnız bırakmazlar. Onlar
da hû çeker “bir okka şeker getirin, ekmek, yağ, et verin” diye
seslenirmiş. Eğer istedikleri yerine getirilmezse de köyün altını
üstüne getireceklerini ileri sürerek tehdit ederlermiş . Bu
tehditlerden korkan ahali de ellerinden geldiği kadar ianede
bulunulmuş.
MİTOLOJİ
Çakrazlılar
yaratıcılıklarını mitolojide de göstermişlerdir. Üretilen
mit’lerde yüzyılların solduramadığı bir güzellik ile hayata
ilişkin sembolik manalar vardır. Denizin egemenliği, ortak kaygı
ve zevkler, doğal oluşumlar yaratıcılığın kaynağını teşkil
etmiştir.
ŞİMAL YILDIZI
Hikaye burada
yaşayanların hayvan sevgisini simgeler. Bir gün Sesamos’tan
gelenler balıkçıdan yunus balığı satın alarak tekrar denize
atarlar. Doğduğu ortama geri dönen yunus yaşamaya başlar. Gel
zaman git zaman Erythinoi’lerin bindiği yelkenli aniden oluşan
fırtınada batar. Yunus balıkları denize düşenlerden birinin
boğulmasını önlerler. Şimal Yıldızını izleyerek karaya çıkarırlar.
İşte bu kişi yaşama devam eder. Her canlı gibi o da ihtiyarlar ve
ecel ölümüyle ölür. Yakınları ve köylüleri büyük bir cenaze töreni
hazırlar. Cenaze alayı Çakraz körfezini boydan boya geçip
mezarlığa ancak varabiliyordu. Körfezden geçiş esnasında
yunusların denizde atlayarak cenaze alayını selamladıkları
söylenir.
ÇAKIR KIZ
Çakraz’ın
köylerinden birinde gözlerinin renginden dolayı Çakır Kız
lakabıyla anılan genç kız büyüyüp serpildiğinde delikanlıların ve
zengin erkeklerin gözdesi olur. Onunla, yaşıt bir çok kişi
evlenmek ister. Fakat ailesi olgun yaşta olmadığını mazeret
göstererek teklifleri geri çevirir. Hüsrana uğrayanlar kız
hakkında dedikodu çıkartırlar. Söylenenler gerçekten ağır
niteliktedir. Başta aile dedikodulara pek kulak asmasa da, evin
reisi olan baba kahır içine düşer. Lafları kaldıramaz. Netice de
Çakır Kızı katletmeğe karar verir. Konu için en uygun yerin
Karacakaya civarı olabileceğini düşünür. Tanyeri ağarırken yola
koyulup anılan yere varırlar. Soluklanmaları bitmeden Çakır Kız ve
babasının etrafını karacalar sarar. Karacaların kimi babaya kimi
de kıza bakar. Bu durum karşısında baba sevgi içinde kalır. Ceylan
bakışlı kızına kıyamaz. Köylülere duyduğu kinden hiçbir şey
kalmaz. Köye dönmek yerine orada yaşamaya karar verir. Gel zaman
git zaman karacalarla dostluk kurulur. Keklik eti yiyerek
karınlarını doyururlar. Oralara gelenlere yardım ederler.
Çobanların kaybolan kuzularını bulurlar. Susayanlara su temin
ederler.
Çakır kız
babasına neşe saçsa da köyden geliş nedenlerini unutamaz. Her şeyi
derin derin düşünür. Neticede verem olup yatağa düşer. Baba
yiyecek aramaya gittiğinde hüngür hüngür ağlar. Kızın gözyaşları
görünmesin diye, yavru karacalar siler. Kız sonunda ölür. Babası
derin bir mezar kazıp onu defneder. Ardından orada kalacak
cesareti kendinde göremez ve köye döner. Dedikodular canlanmasın
diye kızını kestiğini ilan eder. Bu seferde iftira edenler
vicdanlarıyla başbaşa kalırlar. Söylediklerini vicdanları
kaldıramaz. Birer birer ölürler. Bundan böyle her kim
Karacakaya’ya yalnız giderse bazen atlı, bazen de yalnız vaziyette
güzel bir kız gördüğünü ve o kızın kendine yardım ettiğini söyler.
FOLKLORİK YAPI
DİNİ BAYRAM
KUTLAMALARI
Çakraz’da
bayram kutlamalarına oldukça özen gösterilir. Arife gününe kadar
yufka açma, makarna kesme ve diğer hazırlıklar bitmiş olur. Bu
konularda imece usulü en fazla başvurulan yöntemdir.
Her şeyden önce
bayrama girerken evin çok temiz olması gerekir. Tüm Çakrazlıların
inancı bu yöndedir.
Geleneksel
Çakraz Bayramlarının en önemli unsuru yemek sunmadır. Bayramlarda
et yemeği, dolma, sütlaç, zırva, yoğurtlu makarna, börek ve isteğe
göre hazırlanan diğer yemekler gelen konuklara ikram edilir.
Delikli Şile’de
40 adet kuru yufkadan yapılan tatlı börek, damakları fetheden bir
tatlı türüdür.
Eski zamanlarda
Arife günleri veya bayramdan birgün sonra ya köy meydanında, yada
mezarlık yakınlarında, bayram menüsü için yapılan yemeklerden
birer tabak getirilerek yenirdi. Bunun adı “Gonat Çıkarma”
oluyordu. Ne yazık ki anılan gelenek günümüze ulaşamadı. Yemekten
sonra mezarlık için topluca dua okuması da yapılıyordu.
Köylerin bayram
kutlama sırası Osmanlılar döneminde konulmuş ve günümüzde de aynı
şekilde devam etmektedir.
Köylerin
kutlama sırası şöyledir:
Ramazan
Bayramı;
1.Gün :
Hatipler, Karakaçak
2.Gün : Akkonak,Şenyurt
3.Gün : Ali
Obası
Kurban Bayramı;
1.Gün :
Zurnacı, Akkonak
2.Gün :
Hatipler,Karakaçak
3.Gün : Bozköy,Ali
Obası
KIZ İSTEME VE SÖZ KESME
Günümüzde
Çakrazlı gençler modern usullerle evlilik adımlarını atıp dünya
evine girerler. Geleneksel yöntemlerde ise tanışma, Nişan ve düğün
yapma, günümüze göre farklılıklar içeriyordu.
Bir kere
gençlerin evliliğine aileler karar verirdi. Yada gençler düğün ve
bayramlarda tanışırlardı.
Ailelerin de
tasdik ettiği bir yuva kurmanın ilk adımı “Allahın Emri,
peygamberin kavri” ile kızı istemekten geçerdi. Bu sınav
geçildikten sonra Nişan sırası vardı. Nişan için ise kız
tarafından oğlan tarafına bir mendil verilir ve bunun adı da “Söz
Kesimi” olurdu.
NİŞAN VE DÜĞÜN
Nişan töreni
kız evinde yapılırdı. Törenin içinde eğlenti mutlaka vardır.
Eylentinin devam ettiği esnada kayınpeder olacak gelinine nişan
yüzüğünü takar. Kız tarafı da damat için nişan yüzüğünün
bulunduğu “Mendil Bohçası” sunar. Bu yüzük de damat adayı eve
döndüğünde, damadın annesi tarafından takılır.
Düğün tarihinde
her iki taraf birleşir. Elbise, takı ve rakı konusunda mutabık
kalınır. Tüm bunlar düğün hazırlığının dört dörtlük gittiğini
gösterir.
Kararlaştırılan
Cuma günü gelip çattığında,Cuma Namazını müteakip tellal
çağırılır. Tellal’ın sözlerinde her köyü davet vardır.
Etkinliklerin
akışı için “Düğün Başı” tespit edilir. Düğüne Bizzat davetin yolu
“ Okulluk” tan geçer. Davet edilenin nüfuzuna göre tam tavuk, yada
bir but, böreğin içine konulup, küfeyle bizzat kişilerin evlerine
kadar getirilir ve dağıtılır.
Bu işlemlerden
sonra Cumartesi günü “Helva Karması” yapılır. Diğer hazırlıklara
devam edilir.
Pazar günü
“Helva Kesmesi” vardır. Oğlan evi, helva dolu tepsiyi kız evine
gönderir. Aynı gün oğlan evine komşuları ve yakın köydekiler
yiyecek yardımında bulunurlar.
Pazartesi ise
“Boya Yakma” günüdür. Bu etkinlikte genç kızlar “Sıra Çıkma”
yaparlar. Aynı zamanda geline alınan elbiseler sergilenir. Oğlan
evinden önem sırasına göre köylere “Okuluklar” gönderilir.
Salı günü;
davul, zurna, cümbüş, keman, gırnata (klarnet), Kemane (keman),
darbuka ve köçeklerden oluşan “Mehterler”in gelme günüdür.
İkindiyi müteakip kız evinde “Yük Alması” yapılır. Akşamleyin
damat tarafında “Oğlan Kınası” yakılır. Geceleyin eylenti yapılır.
Bu eylentiye sadece oğlan evi köyündekiler katılır.
Çarşamba günü
ise tam düğün başlar. Gün içerisinde “Yatak düzeltmesi” ve “Kız
Kınası” etkinlikleri vardır (Burada kına türküsü söylenir,bakınız
sayfa 10). Genç Kızlar yine “ Sıra Çıkma” yaparlar. Bu esnada
düğünü seyreden erkekler kızlar tarafından maniler ve türküler
yakılır. Delikanlılar da manilerle cevap verirler. O gün erkek
evine her kim gelirse mutlaka yemek yedirilir. İsteyene içki
verilir. Düğüne gelenlere “Posta” denir. Onlar ki “Mehterler”
tarafından karşılanır. “Postalar” da düğün sahibine para
hediyelerini sunarlar (Kız evine ait postalar “Düğün Türküsü”
söylerler,bknz. sayfa 10). Biraz kafayı bulanlar silah atar.
Zamanla, varsa husumetler ortaya çıkar. Hatta büyük boyutlu
kavgaların çıkması da olağandır.
Düğün aynı
içerikte geceleyin devam eder.
Perşembe günü,
düğünün o kalabalıklığı, o zorluğu içinde “Hak Alma” vardır. İşin
zorluğundan “Düğün başı” ve düğün sahibi gına gelir.
Gelin evinin
uzaklığına göre “Hak Alması”na gidilir. Eve varıldığında, gelin
merdiven basında damadı karşılar. Damat geline “Görümlük” takar.
Anne ve ona yakın kimseler çığlık atarak ağlamaya başlarlar. Kızı
için, “Gızcıvazım, gızcıvazım mancarları diktiy, bahçeleri yaptıy,
yemeden gidiyorsuy gızcıvazım. Ben sana şimdi nasıl dayanam
gızcıvazım...” benzeri yakılar yakar. Sonra evin önüne çıkılır ve
gelin ata biner. “Soyunu devam ettirsin, dölü bol olsun”
düşüncesiyle kucağına bir erkek çocuk verilir. Ardından damadın
evine doğru hareket edilir. Evin önüne gelindiğinde gelin attan
iner. Eline pekmez sürülür. Bunun anlamı da “ Eve yapışsın, evine
bağlı olsun” dur. Damat yatsı namazını müteakip sille tokat yada
burma ile gerdeğe uğurlanır. Ayrıca evin kapı ve duvarları
tekmelenir. Bunu da “Güvey Koyma” denir.
Cuma günü kız
tarafı, damat evine “Duvak Günü” için gelir. Buradaki amaç gelinin
bakire çıkıp, çıkmadığını kontrol etmedir.
İşte bu
etkinliklerle geleneksel Çakraz düğünleri sona erer.
YEMEK KÜLTÜRÜ
Çakraz’ın yemek
kültürünü belirleyen unsurlar arasında, halkın hayata bakış tarzı,
gelenek ve görenekleri, ortak karakter, pişirme teknikleri, iklim
ve ekolojik dengelerin büyük payı vardır.
Leziz Çakraz
yemekleri etli, sebzeli, sütlü, hamur işli ve zeytinyağlı yemekler
ile pilav, çorba ve tatlı çeşitlerinden oluşur.
Çakraz
ekonomisinde hakim argüman tarım olduğundan aileler kalabalıktır.
Bu ailede sofra birdir ve yemekler aynı kazanlarda, tencerelerde
pişirilip yenir. Aynı sofraya oturulur ve tek kabın içinden
bireyler karınlarını doyururlardı. Küçükler, büyüklerin kaşığı
tabaktan çıkmadan kaşığını daldırmazdı. Genelde tahta kaşık
kullanılır, fakat varlıklı ailelerin sofralarını ise demir
kaşıklar süslerdi.
Yemeklik
malzemeler arasında; bulgur tarhana, salça, marmelat, hoşaf,
pekmez, keşkek, makarna, yufka, tereyağ ve kavurma bulunur.
Yemek
çeşitlerine gelince; Çorbalardan Tarhana, Ovmaç ve Mısır Unu
Çorbası tercih edilir. Hamurlu yiyecekler arasında kıymalı ıslama,
makarna, mantı, ekmek buğulama, yufka, yumurtalı ekmek, gartlaç,
kol böreği, serme ekmeği ve yağlı gözleme bulunur. Yumurtalı
yiyecekler arasında da yumurtalı ısbut, mıhlama, peynirli
yumurtalı omleti saymak mümkündür.
Mancar,
çükündür mancarı (pazı), derme toplama mancarı, balık pilaki, darı
mancarı, kökü kızıl mancarı, kabak, pırasa kavurması, ebe gümecide
sebze yemekleri arasındadır.
Kompostalardan
sütlü armut, sütlü karakabak, ayvalı yahni, soğanlı yahni tercih
edilirdi.
Tatlılar
arasında, incir tatlısı, kaygana, sütlaç, zırva, böreklerden kuru
yufka böreği, delioğlan sarığı, kabaklı tatlı börek en
önemlileridir.
HALK OYUNLARI
Çakraz Halk Oyunları; Amasra, Ulus,
Kurucaşile yörelerinde oynanan oyunlarla benzerlik arz eder. Halk
oyunları Bayramlarda, düğünlerde ve eğlencelerde gerçekleştirilir.
Oyna başlamak için kıyafet seçimi diye bir zorunluluk
bulunmamaktadır. Kişilerin özel günlerde giydikleri ve adına
“kişlik” denilen elbiseler içinde bulunmaları oyun oynamak için
kafidir. Tabii olarak, oyunların oynanmasında bir folklor grubuda
gerekmemektedir. Her yaştan her meslekten olan insan oyunlara
iştirak edebilir. Açık hava düğünlerine davul, zurna, cümbüş,
keman, klarnet ve darbuka gibi enstrümanlar eşlik eder. Bunların
yanında eski düğünlerde, bayanlar arasında gerçekleştirilen kına
yakmalarında zilli maşa, zilli ve zilsiz def, kaşık ve ud
çalınması da olağandı.
Türkiye’nin
diğer yörelerinde olduğu gibi, bir halk oyununun mutlaka bir
türküsü vardır. Bartın türküleri öykülerini yöre insanının özel
yaşamından almışlardır. Gerçekleşen bir olay, aktüel bir konu
türkü haline dönüşür ve dilden dile uzayıp gider.
Mavili, Kavşak
Suyuna Giderken, Aman Of (Elma Aldım Bartın’dan), Döktürü Muazzez,
Dıv dıv, Bartın Çiftetellisi birer oyun türküsü olup, Haydah
Nirinay, Gide Gide ve Bahçelerde Patlıcan isimli türkülerin
oyunları yoktur.
Bartın halk
oyunlarına, halk müziğinin belli ölçü ve tartımı bulunan “Kırık
Havalar”ı eşlik eder.
Bazı türkü
isimlerine nakarat bölümünde tekrar edilen kelimeler sebep
olmuştur. Bunun en belirgin örneğini Dıv Dıv’da görürüz. “Kavşak
Suyu’na Giderken” in isim sebebi ise Bartın Şehir Merkezindeki
Kavşak Suyu çeşmeleridir.
Oyun oynama
esnasında sergilenen figürler türkülerin özü ile de çok
alakalıdır. “Mavili” hariç diğer oyunlarda omuz titretme, ayakları
kuvvetlice yere vurma, parmak şıklatma figürleri bulunur.
“Mavili”deki figürler ise, ritmik yürüme, el şıklatma ve yere
çöküp ayağa kalkma biçimindedir. Ayakla yere vurma enstantenesi,
özellikle oyuncunun gücünü, oyuna olan hakimiyetini ve güzel
oynadığını gösterir. Dahası birkaç kattan oluşan ahşap evlerde
oyunlar oynanırken, bir alt kattan kimin oynadığını fark etmek
mümkündü.
“Kavşak Suyu’na
Giderken” isimli oyunun bir bölümü serbest, diğer bölümüde
kuralsızdır. Bunun haricinde, Bartın’da serbest oynanan bir halk
oyunu bulunmamaktadır.
Bartın halk
oyunlarının bir ekip oynarsa kıyafet biçimleri şu şekilde oluşur.
Kızlar kadife şalvar, dantel süslemeli ve kollu ceket, ceket
üstünde uskufa yelek ve ayaklarına yemeni giyerler.
Boyunlarına
beşi bir yerde isimli altın takı, ya da mahmudiye dizisi takarlar.
Başlarına da alın kısmında elmas iğne takılı ve bordo renkli kep
tipinde bir başlık ve başlık üzerine yüzeyi pullarla işlemeli tül
çatkı; veya tel kırma işlemeli yazma takarlar.
Erkekler de,
diz hizasına olmak üzere deri çizme, üzerini diz altı dar ve
düğmeli, diz üstü bol olan siyah renkli setra pantolonla
tamamlarken, üst bölümü için siyah düğmeli yakasız beyaz gömlek,
siyah renkli yelek giyerler.
EĞLENCELİK OYUNLAR
Çakrazın kuşaktan kuşağa taşınan
eğlencelik oyunlarında; yöre insanının pıratik zekası,
sevecenliği, paylaşımcılığı ve çevikliği görülürdü. 20-25 yıl
öncesinde tek tük görülebilen bu oyunların hiçbiri günümüze
ulaşamamıştır.
“Cemal Oyunu”nu
oynanması Ramazan ve Kurban Bayramlarına rastlardı. Nerede bayram
yapıldıysa O köyün gençleri bayram akşamı buluşurlar. Aralarında
oyun oynayanlar, Şarkı ve türkü söyleyenler mutlaka vardır. Oyun
başladığında evler tek tek ziyaret edilir. Oynama cesaretini
gösterebilenler, aşıklar ve enstrüman çalanlar hünerlerini
sergilerler. Nadir olarak ilahiler de söylenirdi. Ev sahibi bu
etkinliğin karşılığında bayram yemekleri verir. Yaşıtları varsa
(Erkekler) katılırdı. Ev dolaşmaları bittiğinde mevsimine göre
açık havada veya köy odasında toplanılırdı. Ardından yemekler
yenilir ve “Burma” oyunuyla gece yarılarına kadar eğlenilirdi.
Bunun haricinde
çocukların, gençlerin ve orta yaş gurubunun oynadığı eğlencelik
oyunlarda vardı. Mekana göre evlerde, köy aralarında ve çobanlık
yapılırken oynanan oyunların başlıcaları şunlardır;
Beştaş,
Dokuztaş, Düngülüş, Aynuz buynuz, Ebe, Yesir Alma, Gamak Alma,
Topaç Çevirme, Çelik Çomak Oyunu, Solak Oyunu ve Bezirganbaşı’dır.
Kış
gecelerindeki aile ziyaretlerinde; ne anlama geldiği bilinmeyen
söylemler, sohbetlerin sonlarında yer alırdı. “Eveleme, Develeme,
Deve Guşu, Ayguç, Guyguç, İpten Oluğa, Oluk Çeker Boluğa, Zellem
Sırça, Çektir Çubuğa”.
MANİLER
Çakraz’da mani
söyleme geleneği ön plandadır. Yaygın temalarını aşk ve özlem
teşkil eder.
Kız ve
delikanlıların söylemiş olduğu bazı mani örnekleri aşağıya
çıkarılmıştır.
TURİSTİK DEĞERLER VE TURİZM
ÇEŞİTLİLİKLERİ
PANORAMİK DEĞERLER
Çakraz isminin
neyi çağrıştırdığı bilinmiyor. Fakat Çakraz dallardaki yeşili,
göğün engin maviliğini, denizin uçsuz bucaksız güzelliğini,
dağların denize değmesini hissetmedir. Ya da Çakraz “İnce Mehmed”
romanını İsfendiyer Dağlarının denize değen eteklerinde
yazabilmektir. Evet Çakraz sıra dağlar, sıra tepeler, minyatür bir
ova, deniz ve gökyüzü demektir. Köyüstü, Topallar, Bozköy ve Düz
İlit Tepeleri otantik dokunun baki noktalarını oluşturur.
Tepelerin ve arazinin yarısı kızıl, diğer yarısı da kahve rengini
sunar. Dokuz köy bir benek misali ovada, bayırda, tepelerde
konuşlanmış ve gizemlerle doludur. Kızılca Yokuş çamurlarının
inatçılığını, oradan geçenler bilir. O inatçı çamurlar “Çakraz
çökelez arabası göveles” söylemini üretmiştir. Karadeniz’e
gelenler çok iyi bilirler ki, kıyılardaki kumsallar kendilerini
gizlerler. Arabaların geçtiği yollardan görünmezler. Ama aşağılara
yürünürse önce evlerin damlarındaki kırmızı kiremitler ve sonrada
kumsallar ortaya çıkar. Aynı Çakraz ve Delikli Şile kumsallarında
olduğu gibi.
Hele Çakraz
plajı bütün sıcaklığıyla bedenleri sarmak ister. 1960 yılından bu
yana İsveçli, Finlandiyalı, Belçikalıları sardığı gibi. Aynı plaj
Osmanlılardan 20.yy’ın ilk yarısına kadar sürtme sandalların,
çektirmelerin ve slapuryaların imal yeriydi. Mitolojideki
yunusların, sebebiyet verdiği yıldızın ismiyle de zaman zaman
anılmıştır. Yani Şimal Yıldızı. Şimal Yıldızı’ndaki Karadeniz kara
değil, ya mavi, ya yeşil yada turguaz renklidir. Kara kısmı ak ve
kahverengine bürünmüş. Bazı kısımlarına yeşille sürme çekilmiş.
Erik, elma ve armut çiçekleri bembeyaz bir gelinlik gibi
ağaçlarını örter. Serçe, çekirge ve Ağustos böceği sesleri
ortalığı doldurur. Bülbüller en güzel şarkılarını sanki Çakraz
için söylerler. Anlatılanlar yaza ait görüntüler. Ya sonbahar! Hem
şölen, hem de hüzün sunar. Sabahları ay, sararmış ağaçlara. Selam
vererek gökyüzüne çekilir. Sular üzerinde hep yaprak taşır. Su
için yaprak bir yük değil, yitirilen bir dosttur.
Grup vaktini
ise söylemek gerçekten zor. İlk önce Bozköy’ünün koyu gölgesi
Şeyhlere ve Ovaya düşer. Göğün maviliği, turguaz suların rengi
usulca sarıya çalar. Güneş adeta kızıl bir top olur. Delikli Şile
ve Ali Obası ağır ağır hüzne boğulur.
Başka bir
romantik görünüm ise yağmur ve sistir. Sis kış ve baharların
esrarlı tezahürüdür. Beyaz bir tül gibi denizden gelir ve ovayı
örter. Bakı noktaları o sisin üzerine abanarak göğe yükselirler.
Bu manzaralar
görenlere hep tiryakilik vermiştir. Onun için Çakraz, 1960
yılından bu tarafa Karadenizin küçük bir turizm köşesidir.
DENİZ TURİZMİ
Deniz turizmi
Haziran’da başlayıp Ekim’in sonuna kadar sürer.
Bozköyaltı,
Çakraz ve Delikli Şile plajları her türlü gereksinimi
karşılayabilecek donatılara sahiptir.
EKO TURİZM
YAYLA TURİZMİ
Yazılı
Gökçeağaç ve Gürcüoluk Dağlarının içinde bulunan boşluklar;
çobanların, yöre halkının yayla havasını teneffüs ettikleri
alanlardır.
MAĞARA TURİZMİ
Çakraz ve
yöresi karbonatlı kayaçların yoğun olduğu bir yer olarak dikkati
çeker. Bu jeolojik yapı mağara oluşumunu kolaylaştırmıştır.
Takriben 7 km. uzaklıktaki Gürcüoluk Mağarasının Mimari,
Elektrifikasyon ve Çevre Düzenlemesi projelerinin yapılandırma
çalışmalarına Kültür Bakanlığına bağlı DÖSEM tarafından
başlanmıştır. Gürcüoluk Mağarası 53 doğal odadan meydana gelmekte
ve dikit sarkıt, traverten, soğan ve makarna oluşumlarla
donanmıştır. Türkiye’de önemli mağaralar arasında sayılır. Yöre
turizmine önemli katkılarda bulunacağı tahmin edilmektedir.
KAMP-KARAVAN TURİZMİ
Bozköyaltı,
Çakraz plajı ve Delikli Şile’nin egzotik doğasında Kamp ve Karavan
için uygun alanlar bulunmaktadır.
AV TURİZMİ
Çakraz, av ve
yaban hayatına sahip bir bölgedir. Mevsimine göre bıldırcın,
çulluk, tavşan ve çok miktarda yaban domuzu gibi av hayvanları
bulmak mümkündür.
Çakraz’da bazı
yanlış avlanmalar neticesinde yaban domuzunun popülasyonu hızla
artmıştır. Köylerin çoğu bu hayvandan muzdariptir.
Bartın
Valiliğinin Yaban Domuzu avı konusundaki başvurusu Milli Parklar
ve Av Yaban Hayatı Genel Müdürlüğünce uygun görülmüştür. “A” ve
“B” grubu Seyahat Acentaları bu konudaki yabancı turistleri,
organizasyonlarına dahil edebilirler.
SUALTI DALIŞ
Deniz
Salyangozu avcıları, Çakraz plajının 1,5 mil açıkları ile
Karacakaya önlerinde batık gemilerin bulunduğunu ifade
etmektedirler.
YAMAÇ PARAŞÜTÜ
Türkiye’de
revaçta olan yamaç paraşütünü Çakraz’da icra etmek mümkündür.
Bozköy Tepesi ile Delikli Şile yakınındaki Köyüstü Tepesinin
atlama için uygun noktalar olduğu tahmin edilmektedir.
RÜZGAR SÖRFÜ
Bozköyaltı,
Çakraz ve Delikli Şile’de sörf yapmak mümkündür. Sörfçüler için
yarımadaların denize uzanışı ile denizlerin de karaya sığınmasını,
otantik dokuyu birde denizden görme fırsatı doğar.
TREKKİNG
Otellerin yoğun
olduğu Çakraz Körfezi ile Delikli Şileden başlamak üzere dağlara
doğru bir çok trekking rotası bulmak mümkündür. Örneğin;
·
Çakraz, Delikli Şile, Kemen Tepesi ve Göçgüne doğru bir parkurdur.
Ortalama 2 saatlik bir zaman alır. (Sadece gidiş).
·
Çakraz, Kızılca yokuşu. Ali Obası ve İncivez Köyü ikinci bir
parkur. Ortalama 3 saatlik bir zaman dilimini içerir(Sadece
gidiş).
·
Çakraz, Bozköy Virajı, Guypınar ve Gürcüoluk Mağarası parkurunda
2,5 saatlik bir zaman kullanılır. (Sadece gidiş).
Trekking için
patika yolları bilen Çakraz’lı yerel rehberler tırmanmayı zevkli
hale getirecektir.
DENİZ MOTORU
Çakraz, Delikli
Şile’de bir çok sandal ve deniz motoru bulunmaktadır. Buralardan
kiralık motorlarla;
·
Çakraz- Değirmenağzı- AMASRA-Tavşan Adası-Katır izine kadar olan
mesafe 1,5 saatte gidilmektedir.
·
Çakraz- Delikli Şile- Göçgün- Gökyar- Çambu – Tekkeönü- Kurucaşile
rotasına 2 saatte gidilmektedir.
İsmail AKTAŞ