|
MUSTAFA
KEMAL ATATÜRK'ÜN İLKELERİ
Atatürkçülük, Türkiye'nin gerçeklerinden doğmuş bir
düşünce sistemidir. Türk milletinin iradesi ile oluşmuş,
tarihî bir gelişmenin ürünüdür. Atatürkçülük, her şeyden
Önce millete haklarını tanıma ve tanıtmadır; millet
egemenliğinin ifadesidir. Atatürkçülük bir kurtuluştur,
milletçe bağımsızlığa kavuşmadır.
Atatürkçülük, çağdaş uygarlık seviyesini ulaşmadır,
batılılaşmadır; bir diğer anlamda da modernleşmedir. Hür
düşünceyi temsil eder; hürriyet ve demokrasi anlayışıdır.
Atatürkçülük, modern bir toplum hayatı yaşama demektir.
Lâik bir düzen kurma, müspet bilim zihniyetiyle devleti
yönetmedir. Bu iki anlamıyla Atatürkçülük, Türk toplumuna
uygun sosyal ve siyasal kurumları kurma ve modern toplum
olma demektir.
Atatürkçülük ilkelerini; "Temel İlkeler" ve "Bütünleyici
İlkeler" olmak üzere iki grupta değerlendirmekteyiz.
"Temel İlkeler"; Cumhuriyetçilik, Milliyetçilik,
Halkçılık, Devletçilik, Lâiklik ve İnkılâpçılıktır.
"Bütünleyici İlkeler" ise; millî egemenlik, millî
bağımsızlık, millî birlik ve beraberlik, "yurtta sulh,
cihanda sulh", çağdaşlaşma, bilimsellik ve akılcılık,
insan ve insanlık sevgisidir. |
ATATÜRK'ÜN KENDİ
İFADESİYLE İLKELERİNİN TANIMI |
I-TEMEL İLKELER
1.
Cumhuriyetçilik:
Türk
milletinin karakter ve âdetlerine en uygun olan idare,
Cumhuriyet idaresidir. (1924) Cumhuriyet rejimi demek,
demokrasi sistemiyle devlet şekli demektir. (1933)
Cumhuriyet, yüksek ahlâkî değer ve niteliklere dayanan
bir idaredir. Cumhuriyet fazilettir... (1925)
Bugünkü hükümetimiz, devlet teşkilâtımız doğrudan
doğruya milletin kendi kendine, kendiliğinden yaptığı
bir devlet ve hükümet teşkilâtıdır ki, onun adı
Cumhuriyet'tir. Artık hükümet ile millet arasında
geçmişteki ayrılık kalmamıştır. Hükümet millet ve
millet hükümettir. (1925) |
2.
Milliyetçilik:
Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran Türk halkına Türk Milleti
denir. (1930)
Diyarbakırlı, Vanlı, Erzurumlu, Trabzonlu, İstanbullu,
Trakyalı ve Makedonyalı hep bir soyun evlâtları ve hep
aynı cevherin damarlarıdır. (1932)
Biz
doğrudan doğruya milliyetperveriz ve Türk
milliyetçisiyiz. Cumhuriyetimizin dayanağı Türk
toplumudur. Bu toplumun fertleri ne kadar Türk kültürü
ile dolu olursa, o topluma dayanan Cumhuriyet de o
kadar kuvvetli olur. (192 |
3.
Halkçılık:
İç
siyasetimizde ilkemiz olan halkçılık, yani milletin
bizzat kendi geleceğine sahip olması esası Anayasamız
ile tespit edilmiştir. (1921)
Halkçılık, toplum düzenini çalışmaya, hukuka
dayandırmak isteyen bir toplum sistemidir. (1921)
Türkiye Cumhuriyeti halkını ayrı ayrı sınıflardan
oluşmuş değil fakat kişisel ve sosyal hayat için
işbölümü itibariyle çeşitli mesleklere ayrılmış bir
toplum olarak görmek esas prensiplerimizdendir. (1923) |
4.
Devletçilik:
Devletçiliğin bizce anlamı şudur : Kişilerin özel
teşebbüslerini ve şahsî faaliyetlerini esas tutmak;
fakat büyük bir milletin ve geniş bir memleketin
ihtiyaçlarını ve çok şeylerin yapılmadığını göz önünde
tutarak, memleket ekonomisini devletin eline almak.
(1936)
Prensip olarak, devlet ferdin yerine geçmemelidir.
Fakat ferdin gelişmesi için genel şartları göz önünde
bulundurmalıdır. (1930)
Kesin
zaruret olmadıkça, piyasalara karışılmaz; bununla
beraber, hiç bir piyasa da başıboş değildir. (1937) |
5.
Lâiklik:
Lâiklik, yalnız din ve dünya işlerinin ayrılması demek
değildir. Bütün yurttaşların vicdan, ibadet ve din
hürriyeti de demektir. (1930)
Lâiklik, asla dinsizlik olmadığı gibi, sahte dindarlık
ve büyücülükle mücadele kapısını açtığı için, gerçek
dindarlığın gelişmesi imkânını temin etmiştir. (1930)
Din
bir vicdan meselesidir. Herkes vicdanının emrine
uymakta serbesttir. Biz dine saygı gösteririz.
Düşünüşe ve düşünceye karşı değiliz. Biz sadece din
işlerini, millet ve devlet işleriyle karıştırmamaya
çalışıyor, kasıt ve fiile dayanan tutucu hareketlerden
sakınıyoruz. (1926) |
6.
İnkılâpçılık:
Yaptığımız ve yapmakta olduğumuz inkılâpların gayesi
Türkiye Cumhuriyeti halkını tamamen çağdaş ve bütün
anlam ve görünüşüyle uygar bir toplum haline
ulaştırmaktır. (1925)
Biz
büyük bir inkılâp yaptık. Memleketi bir çağdan alıp
yeni bir çağa götürdük. (1925) |
|
II-BÜTÜNLEYİCİ
İLKELER
1.
Millî Egemenlik:
Yeni
Türkiye devletinin yapısının ruhu millî egemenliktir.
Milletin kayıtsız şartsız egemenliğidir. (1923)
Toplumda en yüksek hürriyetin, en yüksek eşitlik ve
adaletin sağlanması, istikrarı ve korunması ancak ve
ancak tam ve kesin anlamıyla millî egemenliği sağlamış
bulunması ile devamlılık kazanır. Bundan dolayı;
hürriyetin de, eşitliğin de, adaletin de dayanak
noktası millî egemenliktir. (1923) |
2.
Millî Bağımsızlık:
Tam
bağımsızlık denildiği zaman, elbette siyasî, malî,
iktisadî, adlî, askerî, kültürel ve benzeri her
hususta tam bağımsızlık ve tam serbestlik demektir. Bu
saydıklarımın herhangi birinde bağımsızlıktan
mahrumiyet, millet ve memleketin gerçek anlamıyla
bütün bağımsızlığından mahrumiyeti demektir. (1921)
Türkiye devletinin bağımsızlığı mukaddestir. O,
ebediyen sağlanmış ve korunmuş olmalıdır. (1923) |
3.
Millî Birlik ve Beraberlik:
Millet ve biz yok, birlik halinde millet var. Biz ve
millet ayn ayrı şeyler değiliz. (1919) Biz millî
varlığın temelini, millî şuurda ve millî birlikte
görmekteyiz. (1936) Toplu bir milleti istilâ etmek,
daima dağınık bir milleti istilâ etmek gibi kolay
değildir. (1919) |
4.
Yurtta Sulh (Barış), Cihanda Sulh:
Yurtta sulh, cihanda sulh için çalışıyoruz. (1931)
Türkiye Cumhuriyeti'nin en esaslı prensiplerinden biri
olan yurtta sulh, cihanda sulh gayesi, insaniyetin ve
medeniyetin refah ve terakkisinde en esaslı âmil olsa
gerektir. (1933)
Sulh,
milletleri refah ve saadete eriştiren en iyi yoldur.
(1938) |
5.
Çağdaşlaşma:
Milletimizi en kısa yoldan medeniyetin nimetlerine
kavuşturmaya, mesut ve müreffeh kılmaya çalışacağız ve
bunu yapmaya mecburuz. (1925)
Biz
Batı medeniyetini bir taklitçilik yapalım diye
almıyoruz. Onda iyi olarak gördüklerimizi, kendi
bünyemize uygun bulduğumuz için, dünya medeniyet
seviyesi içinde benimsiyoruz. (1926) |
6.
Bilimsellik ve Akılcılık:
a)
Bilimsellik: Dünyada her şey için, medeniyet için,
hayat için, başarı için en gerçek yol gösterici
bilimdir, fendir. (1924)
Türk
milletinin yürümekte olduğu ilerleme ve medeniyet
yolunda, elinde ve kafasında tuttuğu meşale, müspet
bilimdir. (1933)
b)
Akılcılık: Bizim, akıl, mantık, zekâ ile hareket etmek
en belirgin özelliğimizdir. (1925) Bu dünyada her şey
insan kafasından çıkar. (1926) |
7.
İnsan ve İnsanlık Sevgisi:
İnsanları mesut edeceğim diye onları birbirine
boğazlatmak insanlıktan uzak ve son derece üzülünecek
bir sistemdir. İnsanları mesut edecek yegâne vasıta,
onları birbirlerine yaklaştırarak, onlara birbirlerini
sevdirerek, karşılıklı maddî ve manevî ihtiyaçlarını
temine yarayan hareket ve enerjidir. (1931)
Biz
kimsenin düşmanı değiliz. Yalnız insanlığın düşmanı
olanların düşmanıyız. (1936 |
|
1911 yılında İtalyanların Trablusgarp'a hücumu ile başlayan
savaşta, Mustafa Kemal bir grup arkadaşıyla birlikte Tobruk ve
Derne bölgesinde görev aldı. 22 Aralık 1911'de İtalyanlara
karşı Tobruk Savaşını kazandı. 6 Mart 1912'de Derne
Komutanlığına getirildi.
Ekim 1912'de Balkan Savaşı başlayınca Mustafa Kemal Gelibolu
ve Bolayır'daki birliklerle savaşa katıldı. Dimetoka ve
Edirne'nin geri alınışında büyük hizmetleri görüldü. 1913
yılında Sofya Ateşemiliterliğine atandı. Bu görevde iken 1914
yılında yarbaylığa yükseldi. Ateşemiliterlik görevi Ocak
1915'te sona erdi. Bu sırada I. Dünya Savaşı başlamış, Osmanlı
İmparatorluğu savaşa girmek zorunda kalmıştı. Mustafa Kemal
19. Tümeni kurmak üzere Tekirdağ'da görevlendirildi.
1914 yılında başlayan I. Dünya Savaşı'nda, Mustafa Kemal
Çanakkale'de bir kahramanlık destanı yazıp İtilaf Devletlerine
"Çanakkale geçilmez! " dedirtti. 18 Mart 1915'te Çanakkale
Boğazını geçmeye kalkan İngiliz ve Fransız donanması ağır
kayıplar verince Gelibolu Yarımadası'na asker çıkarmaya karar
verdiler. 25 Nisan 1915'te Arıburnu'na çıkan düşman
kuvvetlerini, Mustafa Kemal'in komuta ettiği 19. Tümen
Conkbayırı'nda durdurdu. Mustafa Kemal, bu başarı üzerine
albaylığa yükseldi. İngilizler 6-7 Ağustos 1915'te
Arıburnu'nda tekrar taarruza geçti. Anafartalar Grubu Komutanı
Mustafa Kemal 9-10 Ağustos'ta Anafartalar Zaferini kazandı. Bu
zaferi 17 Ağustos'ta Kireçtepe, 21 Ağustos'ta II. Anafartalar
zaferleri takip etti. Çanakkale Savaşlarında yaklaşık 253.000
şehit veren Türk ulusu onurunu İtilaf Devletlerine karşı
korumasını bilmiştir. Mustafa Kemal'in askerlerine "Ben size
taarruzu emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum!" emri cephenin
kaderini değiştirmiştir.
Mustafa Kemal Çanakkale Savaşları'dan sonra 1916'da Edirne ve
Diyarbakır'da görev aldı. 1 Nisan 1916'da tümgeneralliğe
yükseldi. Rus kuvvetleriyle savaşarak Muş ve Bitlis'in geri
alınmasını sağladı. Şam ve Halep'teki kısa süreli
görevlerinden sonra 1917'de İstanbul'a geldi. Velihat
Vahidettin Efendi'yle Almanya'ya giderek cephede incelemelerde
bulundu. Bu seyehatten sonra hastalandı. Viyana ve Karisbad'a
giderek tedavi oldu. 15 Ağustos 1918'de Halep'e 7. Ordu
Komutanı olarak döndü. Bu cephede İngiliz kuvvetlerine karşı
başarılı savunma savaşları yaptı. Mondros Mütarekesi'nin
imzalanmasından bir gün sonra, 31 Ekim 1918'de Yıldırım
Orduları Grubu Komutanlığına getirildi. Bu ordunun
kaldırılması üzerine 13 Kasım 1918'de İstanbul'a gelip Harbiye
Nezâreti'nde (Bakanlığında) göreve başladı.
Mondros Mütarekesi'nden sonra İtilaf Devletleri'nin Osmanlı
ordularını işgale başlamaları üzerine; Mustafa Kemal 9. Ordu
Müfettişi olarak 19 Mayıs 1919'da Samsun'a çıktı. 22 Haziran
1919'da Amasya'da yayımladığı genelgeyle "Milletin istiklâlini
yine milletin azim ve kararının kurtaracağını " ilan edip
Sivas Kongresi'ni toplantıya çağırdı. 23 Temmuz - 7 Ağustos
1919 tarihleri arasında Erzurum, 4 - 11 Eylül 1919 tarihleri
arasında da Sivas Kongresi'ni toplayarak vatanın kurtuluşu
için izlenecek yolun belirlenmesini sağladı. 27 Aralık 1919'da
Ankara'da heyecanla karşılandı. 23 Nisan 1920'de Türkiye Büyük
Millet Meclisi'nin açılmasıyla Türkiye Cumhuriyeti'nin
kurulması yolunda önemli bir adım atılmış oldu. Meclis ve
Hükümet Başkanlığına Mustafa Kemal seçildi Türkiye Büyük
Millet Meclisi, Kurtuluş Savaşı'nın başarıyla sonuçlanması
için gerekli yasaları kabul edip uygulamaya başladı.
Türk Kurtuluş Savaşı 15 Mayıs 1919'da Yunanlıların İzmir'I
işgali sırasında düşmana ilk kurşunun atılmasıyla başladı. 10
Ağustos 1920 tarihinde Sevr Antlaşması'nı imzalayarak
aralarında Osmanlı İmparatorluğu'nu paylaşan I. Dünya
Savaşı'nın galip devletlerine karşı önce Kuvâ-yi Milliye adı
verilen milis kuvvetleriyle savaşıldı. Türkiye Büyük Millet
Meclisi düzenli orduyu kurdu, Kuvâ-yi Milliye - ordu
bütünleşmesini sağlayarak savaşı zaferle sonuçlandırdı.
Mustafa Kemal yönetimindeki Türk Kurtuluş Savaşının önemli
aşamaları şunlardır:
-
Sarıkamış (20 Eylül 1920), Kars (30 Ekim 1920) ve Gümrü'nün
(7 Kasım 1920) kurtarılışı.
-
Çukurova, Gazi Antep, Kahraman Maraş Şanlı Urfa savunmaları
(1919- 1921)
-
I. İnönü Zaferi (6 -10 Ocak 1921)
-
II. İnönü Zaferi (23 Mart-1 Nisan 1921)
-
Sakarya Zaferi (23 Ağustos-13 Eylül 1921)
-
Büyük Taarruz, Başkomutan Meydan Muhaberesi ve Büyük Zafer
(26 Ağustos 9 Eylül 1922)
Sakarya Zaferinden sonra 19 Eylül 1921'de Türkiye Büyük Millet
Meclisi Mustafa Kemal'e Mareşal rütbesi ve Gazi unvanını
verdi. Kurtuluş Savaşı, 24 Temmuz 1923'te imzalanan Lozan
Antlaşması'yla sonuçlandı. Böylece Sevr Antlaşması'yla
paramparça edilen, Türklere 5-6 il büyüklüğünde vatan
bırakılan Türkiye toprakları üzerinde ulusal birliğe dayalı
yeni Türk devletinin kurulması için hiçbir engel kalmadı.
23
Nisan 1920'de Ankara'da TBMM'nin açılmasıyla Türkiye
Cumhuriyeti'nin kuruluşu müjdelenmiştir. Meclisin Türk
Kurtuluş Savaşı'nı başarıyla yönetmesi, yeni Türk devletinin
kuruluşunu hızlandırdı. 1 Kasım 1922'de hilâfet ve saltanat
birbirinden ayrıldı, saltanat kaldırıldı. Böylece Osmanlı
İmparatorluğu'yla yönetim bağları koparıldı. 13 Ekim 1923'te
Cumhuriyet idaresi kabul edildi, Atatürk oybirliğiyle ilk
cumhurbaşkanı seçildi. 30 Ekim 1923 günü İsmet İnönü
tarafından Cumhuriyet'in ilk hükümeti kuruldu. Türkiye
Cumhuriyeti, "Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir" ve
"Yurtta barış cihanda
barış" temelleri üzerinde yükselmeye başladı.
Atatürk Türkiye'yi "Çağdaş uygarlık düzeyine çıkarmak"
amacıyla bir dizi devrim yaptı. Bu devrimleri beş başlık
altında toplayabiliriz:
1. Siyasal Devrimler:
· Saltanatın Kaldırılması (1 Kasım 1922)
· Cumhuriyetin İlanı (29 Ekim 1923)
· Halifeliğin Kaldırılması (3 Mart 1924)
2. Toplumsal Devrimler
· Kadınlara erkeklerle eşit haklar verilmesi (1926-1934)
· Şapka ve kıyafet devrimi (25 Kasım 1925)
· Tekke zâviye ve türbelerin kapatılması (30 Kasım 1925)
· Soyadı kanunu ( 21 Haziran 1934)
· Lâkap ve unvanların kaldırılması (26 Kasım 1934)
· Uluslararası saat, takvim ve uzunluk ölçülerin kabulü
(1925-1931)
3. Hukuk Devrimi :
· Mecellenin kaldırılması (1924-1937)
· Türk Medeni Kanunu ve diğer kanunların çıkarılarak laik
hukuk düzenine geçilmesi (1924-1937)
4. Eğitim ve Kültür Alanındaki Devrimler:
· Öğretimin birleştirilmesi (3 Mart 1924)
· Yeni Türk harflerinin kabulü (1 Kasım 1928)
· Türk Dil ve Tarih Kurumlarının kurulması (1931-1932)
· Üniversite öğreniminin düzenlenmesi (31 Mayıs 1933)
· Güzel sanatlarda yenilikler
5. Ekonomi Alanında Devrimler:
· Aşârın kaldırılması
· Çiftçinin özendirilmesi
· Örnek çiftliklerin kurulması
· Sanayiyi Teşvik Kanunu'nun çıkarılarak sanayi kuruluşlarının
kurulması
· I. ve II. Kalkınma Planları'nın (1933-1937) uygulamaya
konulması, yurdun yeni yollarla donatılması
Soyadı Kanunu gereğince, 24 Kasım 1934'de TBMM'nce Mustafa
Kemal'e "Atatürk" soyadı verildi.
Atatürk, 24 Nisan 1920 ve 13 Ağustos 1923 tarihlerinde TBMM
Başkanlığına seçildi. Bu başkanlık görevi, Devlet-Hükümet
Başkanlığı düzeyindeydi. 29 Ekim 1923 yılında Cumhuriyet ilan
edildi ve Atatürk ilk cumhurbaşkanı seçildi. Anayasa gereğince
dört yılda bir cumhurbaşkanlığı seçimleri yenilendi.
1927,1931, 1935 yıllarında TBMM Atatürk'ü yeniden
cumhurbaşkanlığına seçti.
Atatürk sık sık yurt gezilerine çıkarak devlet çalışmalarını
yerinde denetledi. İlgililere aksayan yönlerle ilgili emirler
verdi. Cumhurbaşkanı sıfatıyla Türkiye'yi ziyaret eden yabancı
ülke devlet başkanlarını, başbakanlarını, bakanlarını
komutanlarını ağırladı.
15-20 Ekim 1927 tarihinde Kurtuluş Savaşı'nı ve Cumhuriyet'in
kuruluşunu anlatan büyük nutkunu, 29 Ekim 1933 tarihinde de
10. Yıl Nutku'nu okudu.
Atatürk özel yaşamında sadelik içinde yaşadı. 29 Ocak 1923'de
Latife Hanımla evlendi. Birçok yurt gezisine birlikte
çıktılar. Bu evlilik 5 Ağustos 1925 tarihine dek sürdü.
Çocukları çok seven Atatürk Afet (İnan), Sabiha (Gökçen),
Fikriye, Ülkü, Nebile, Rukiye, Zehra adlı kızları ve Mustafa
adlı çobanı manevi evlat edindi. Abdurrahim ve İhsan adlı
çocukları himayesine aldı. Yaşayanlarına iyi bir gelecek
hazırladı.
1937 yılında çiftliklerini hazineye, bir kısım taşınmazlarını
da Ankara ve Bursa Belediyelerine bağışladı. Mirasından
kızkardeşine, manevi evlatlarına, Türk Dil ve Tarih
Kurumlarına pay ayırdı. Kitap okumayı, müzik dinlemeyi, dans
etmeyi, ata binmeyi ve yüzmeyi çok severdi. Zeybek oyunlarına,
güreşe, Rumeli türkülerine aşırı ilgisi vardı. Tavla ve
bilardo oynamaktan büyük keyif alırdı. Sakarya adlı atıyla,
köpeği Fox'a çok değer verirdi. Zengin bir kitaplık
oluşturmuştu. Akşam yemeklerine devlet ve bilim adamlarını,
sanatçıları davet eder, ülkenin sorunlarını tartışırdı. Temiz
ve düzenli giyinmeye özen gösterirdi. Doğayı çok severdi. Sık
sık Atatürk Orman Çiftliği'ne gider, çalışmalara bizzat
katılırdı.
Fransızca ve Almanca biliyordu. 10 Kasım 1938 saat 9.05'te
yakalandığı siroz hastalığından kurtulamayarak İstanbul'da
Dolmabahçe Sarayı'nda hayata gözlerini yumdu. Cenazesi 21
Kasım 1938 günü törenle geçici istirahatgâhı olan Ankara
Etnografya Müzesi'nde toprağa verildi. Anıtkabir yapıldıktan
sonra nâşı görkemli bir törenle 10 Kasım 1953 günü ebedi
istirahatgâhına gömüldü.

|